This War of Mine Review (vito_scaletta)
This War of Mine, 2015 yılının sıcak bir yazında indirimdeyken aldığım ve şu ana dek yüzüne bakmadığım bir oyundu. Ta ki geçen kış indirimlerinde ne alsam acep diye düşünedururken Sinan abinin videosuna rastlayana dek. Orda bu oyuna henüz başlamadıysanız direk balıklama atlayın ve bitirin şeklinde bir yorum yapıyordu. Ben de tavsiyesini dikkate aldım ve oyunu yükledikten sonra bu kadar övülen bir yapımı denemeye karar verdim. Önerisini iyi ki de dikkate almışım diyorum...
Oyun 11 bit stüdyoları tarafından geliştirilmiş bir hayatta kalma oyunu. Bize savaşın bambaşka bir penceresinden bakma imkanı sunan bu yapım, isyancılar ve hükümet askerlerinin kıyasıya çarpıştığı bir yer olan Pogoren Şehri'nde geçiyor. Hükümet, isyancıları bastırabilmek adına şehri kuşatma altına almıştır ve hiçbir giriş ya da çıkışa izin vermemektedir. Hal böyle olunca yiyecek, içecek ve sağlık malzemeleri bulmak neredeyse imkansız bir hale gelmiştir. Savaşın getirdiği ağır yük yetmezmiş gibi bir de haydutlar ortaya çıkmış, durumu zorda olan halkın yükünü kat ve kat artırmışlardır. İşte bizlere şu soruyu sordurtuyor oyun: Hayatta kalabilmek adına sen neler yapardın? Böylesine zor koşullarda kendi iyiliğini bir kenara bırakıp başkalarına yardım mı ederdin yoksa sırf kendi hayatını idame ettirebilmek adına başkalarının hayatını karartmayı göze alabilir miydin?
Oyuna 3 farklı karakterin kader ortaklığı yapmasıyla başlıyoruz. Pogoren Şehri'nden kaçmayı başaramayan bu 3 farklı karakter, bir vesileyle birbirleriyle tanıştıktan sonra birlikte hayatta kalmanın daha doğru olacağına karar veriyorlar ve bu zor zamanlarda her biri, bir diğerine destek olmaya çalışıyor. Oyunda bize sunulan karakterlerin hepsinin ayrı bir geçmişi var; kimi savaş başlamadan önce atölye ustasıyken kimisi de ünlü bir futbolcu olarak karşımıza çıkıyor. Haliyle atölye işleten bir usta bir şey üretirken maliyetini daha düşük tutabilirken bir futbolcu yağma esnasında yakalandığında düşmanlarından daha hızlı kaçabiliyor. Anlayacağınız karakterlerimizi özelliklerine göre kullanmak bizler için daha elverişli bir hal alıyor ve hayatta kalabilmenin zor olduğu şartlarda bizleri her şeyi düşünebilecek konuma sokuyor.
Peki hayatta kalmak için ne yapmalı? Karakterlerimizin birbirine kol kanat germesi önemli ama destek de sonsuza kadar karın doyurmuyor maalesef. Pogoren Şehri'nde sabah ve öğlen hükümet ile isyancılar arasında çatışmalar devam ettiğinden bu vakitlerde sıcak yuvamızda oluyoruz. Geceleyin de dışarı çıkarak erzak toplayabiliyoruz. İster yağmalayabiliyor istersek çalabiliyoruz. Burada bir başkasının evine girdiğinizde onun acınası hayatına tanıklık ediyor ve mallarını çalmaktan vazgeçebiliyorsunuz. This War of Mine yapımcıları, bu duyguyu oyunculara oldukça iyi hissettiriyor diyebilirim. Tabii yağmaladığınız malzemeler var ve bunlar genellikle yiyecek içecek, sağlık malzemeleri ve eşya üretmek için ıvır zıvır olabiliyor. Yiyecek ve içecekler midemizin bayram yapıp halay çekmesini sağlarken, sağlık malzemeleri de yaralandığımızda ya da hastalandığımızda eski enerji dolu günlerimize dönme konusunda bize yardımcı olabiliyorlar. Yağma esnasında bulduğumuz ıvırcan da büyük bir öneme sahip. Bunlarla silah yapabilecek atölyeler üretip kendimizi haydutlardan koruyabileceğimiz gibi sebze yetiştirecek alanlar yaratarak hayatta kalma hususunda en büyük problemlerimizden biri olan yiyecek sorununu da büyük ölçüde çözmüş oluyoruz. Ürettiğiniz malzemeden elinizde fazla var ve ihtiyacınız olan başka bir şey mi var? Arada sırada kapınıza takas için gelen birisi oluyor ve ürettiğiniz ya da yağmaladığınız ama ihtiyacınız olmayan bu malzemeleri değiş tokuş edebiliyorsunuz. Yalnız adamdan kazık yememeye dikkat etmenizi tavsiye ederim yoksa sizi sulu götürüp susuz bırakabilir. O yüzden tek bir malzemenin dahi önemli olduğu bu oyunda naçizane tavsiyem matematik konusunda iyi olan ve sıkı pazarlıkçı yeteneklerine sahip bir karakterle takası gerçekleştirmenizdir.
Oyunda böyle bir çatışma halinde şehre sıkışıp hayatta kalmamız gerektiği yetmezmiş gibi bir süre sonra çetin kış koşullarıyla da karşı karşıya kalabiliyorsunuz. Burada bir balta yaparak evde işimize yaramayan dolapları odun haline getirebiliyor ve içeriyi ısıtabiliyorsunuz. Isıtmamanız durumda karakteriniz hastalanabiliyor ve ilaç bulamadığınız takdirde tahtalıköye uçak yolculuğu da gerçekleştirebiliyor. İşin en güzel yanı ürettiğimiz balta, levye ve kürek gibi malzemelerin kullandıkça yıpranıyor olması. Fakat öyle de kötü bir yanı var ki söylemeden edemeyeceğim. Kara kış gelmiş ve insanlar odun bulmakta güçlük çekiyorlar, odun fiyatları tavan yaptı şeklinde radyodan yayın yapılmasına rağmen takas esnasında nedense bunu hissedemiyoruz. Bu da oyuncuların yapımcılar hakkında böyle bir şeyi nasıl gözden kaçırabilirsiniz demesine vesile oluyor.
Hayatta kalma hususunda pek de iyi iş çıkaramadığımızı düşünelim. Arkadaşlarımız hastalanmış ve açlıktan ölmek üzereler, öte tarafa gitmek için henüz daha çok gencim bakışı fırlatıyorlar. İçimiz sızlıyor ve bir başkasının erzağını çalıyoruz. Aksilik bu ya, yakalandık ve adamla karşı karşıya geldik. Çaldığımız yetmezmiş gibi bir de üzerine adamı öldürdük. İşte bu noktada arkadaşlarımıza gereken yardımı sağlıyoruz sağlamasına ama karakterimiz de depresyona girip yıkılabiliyor. Arkadaşları yıkılmadım ayaktayım şarkısını dinletiyorlar, konuşuyorlar ve onu ellerinden geldiğince teskin etmeye çalışıyorlar. Sonuçta unutmamak gerekir ki tüm bunlar başlamadan evvel bir asker değil hepiniz işinizde gücünüzde olan sivillerdiniz. Böyle bir şeyin psikolojinizi ne denli alt üst edebileceğini eminim tahmin ediyorsunuzdur.
Az evvel psikolojimizin bozulduğunu ve hayata dair umut içinde bakmayı bıraktığımızı söylemiştim. Böyle durumlarda karakterinize arkadaşlarının yardımı dokunabildiği gibi onlarla konuşmak istemediği anlar da olmuyor değil. Hal böyle olunca onu eski neşe dolu günlerine az da olsa döndürebilmek adına gitar çalabiliyor, kitap okuyabiliyor, kahve içebiliyor ve cigara tüttürebiliyorsunuz. Bize düşen karakterin neden hoşlandığını belirlemek ve ona göre hareket etmek olacaktır. Burada tek kötü nokta gitar çalmayı bilen bir arkadaşınız olduğu halde zamanla gitar kullanmayı öğrenemiyor oluşumuz. Yine de saydığım onca güzel şeyden sonra devede kulak kalıyor.
Oyun esnasında arkadaşımız şiddetli bir şekilde hastalığa yakalanabiliyor ve bir iş yaptırmaya çalıştığımızda burun bükebiliyor ve yüzünü şekilden şekile sokabiliyor. Hem yürürken kendini kaybetmiş bir şekilde sağa - sola doğru yalpalayabiliyor hem de yapmasını istediğimiz bir iş esnasında "Ateşim var sanırım dinlenmem gerekiyor" diyerek sizi reddedebiliyor. Ayrıca hayatta kalmamız gereken esnada tek bir baltamız olduğunu düşünelim ve onunla yapılması gereken de işler olduğunu. İki farklı karaktere sen şunu hallet sen de şuna bak, boş boş oturma bakayım dediğinizde elinizdeki tek bir baltadan ötürü biri diğerinin işini bitirmesini ve bitirdikten sonra bu işi yapabileceğini dile getiriyor. Bunlar da iyi düşünülmüş hoş detaylar olarak karşımızdaki yerini alıyor.
This War of Mine savaş mekaniği yönünden de gayet başarılı. Elinizde silahlarınız varsa ve askerler ya da haydutlarla savaşmayı göze alarak ellerinde ne var ne yoksa almak ve bir süreliğine rahata ermek isterseniz mekanı basıp Rambo'ya bir selam çakmak bir seçenek dahilinde gibi gözükse de mermilere kafa atmakla gümbürtüye gitmeniz saniyeler içinde gerçekleşecektir. Böyle yapmaktansa gizlenip düşmanlarınızı teker teker indirmek sizin için büyük bir adım olduğu gibi Dünya için de büyük bir adım haline gelecek. Böylece hem sivillere zarar veren bir mekanizmadan kurtulacaksınız hem de evinize on numara malzemeler götürebileceksiniz. Saydığımız güzel yönlerin yanında geceleri iki kişi olarak yağmaya çıkamayışımız, farklı karakterle oynama imkanı verilse dahi bir süre sonra tekrar eden oyun yapısı pek de hoş olmayan detaylar diyebilirim. Yine de son dönemlerin oynanması gereken oyunlarından biri diye düşünüyorum.