The Witcher 3: Wild Hunt - Blood and Wine Review (Routinues)
Toussaint'e Hoş Geldiniz
Üçüncü ana oyun ve sonrasında çıkan Hearts of Stone paketi artık neredeyse avucumuzun içi gibi bildiğimiz Velen, Novigrad, Skellige ve White Orchard bölgelerinde geçiyordu. Skellige ve White Orchard bir kenara dursun, oyunun büyük bir bölümü aslında Velen ve Novigrad'da geçiyordu. Bu iki bölgenin de ortak yanı savaşla boğuşmuş olmalarıydı. Güç ve hırs yüzünden kafayı yemiş krallar, sokaklara dehşet saçan mafya babaları ve kapkara, küllerle dolu bir dünya. Fakat bu iç karartıcı atmosfer de zaten Witcher 3'ü çekici yapan elementlerden sadece birisiydi. Blood and Wine ise bu karanlık atmosferi alıp Geralt'ı ve beraberinde bizi Toussaint'ın renkli, cıvıl cıvıl ama bir o kadar da karanlık sırlarla dolu dünyasına götürüyor.
https://steamcommunity.com/sharedfiles/filedetails/?id=1816319536
Toussaint'i anlatamıyorum. Anlatılmaz, yaşanır derler ya işte hah! Tam öyle bir yer Toussaint. O ilk oyundaki sınırlı renk paletinden sonra öyle rengarenk bir dünyaya giriyorsunuz ki "yahu ben Witcher oynadığıma emin miyim?" diye bir sorguluyorsunuz kendinizi. Bakın gerçekten abartmıyorum. Sanki CD Projekt Red dünyadaki tüm manzara resimlerini almış da onları bir oyunda birleştirmiş gibi. Görmeden, duymadan, izlemeden anlayamıyorsunuz güzelliğini. Kelimelerimle anlatamıyorum. Daha Witcher 3'ün haritasından ilk ayrılıp Toussaint'e girdiğiniz anda anlıyorsunuz 'hah, işte geldik.' Orta Çağ zamanı Fransa ve İtalya haritalarından esinlenilerek hazırlanan Toussaint her ne kadar rengarenk bir bölge olsa da kendine has bir gotik havası ve beraberinde katlanılamaz bir karanlığı da elbette var. En nihayetinde Witcher 3 oynuyoruz. Her güzelliğin ardında bir bit yeniği olmalı değil mi?
https://steamcommunity.com/sharedfiles/filedetails/?id=2314449794
Hikayemiz Geralt'ın sıradan bir günde sıradan bir mesaisiyle başlıyor. Eskiden tanıdığı iki şövalye aracılığıyla Toussaint düşesi Anna Henrietta'nın onu çağırdığını ve bir 'canavar' meselesini halletmesini rica ettiğini öğreniyor. Daha sonra zaten tahmin edebileceğiniz gibi 'işim gücüm yok gideyim bari' diyor. Oyunun kapağını gördüyseniz Geralt'ın bu sefer bir vampir problemi ile karşı karşıya olduğunu tahmin edebiliyorsunuzdur. Tam da Toussaint'in gotik tabanlı mimarisine yakışır bir düşmanla burun buruna geliyoruz anlayacağınız. Önceki iki hikayede Geralt sürekli olarak birilerinin işini yapıp, sürekli olarak birilerinin isteğini yerine getiriyordu. Bu sefer BAW'da kendisini daha bir özgürleşmiş haliyle görüyoruz.
https://steamcommunity.com/sharedfiles/filedetails/?id=2167380849
BAW'ın hikayesinde ilerlerken hikaye size hayattaki bazı ahlaki değerleri felsefi bir yönden sorgulatıyor. İyilik ve kötülük nasıl değerlerdir, canavarlar aslında gerçekten kötü mü yoksa onların da kendilerine has bir doğaları var mı, Geralt bu canavarları öldürerek doğru olanı mı yapıyor gibi birçok soruyla baş başa kalıyorsunuz. Bu iyi bir şey. Geralt'ın son macerası ama bu en nihayetinde. Bu yüzden hem kendisinin, hem de içinde bulunduğu dünyanın ahlaki değerlerini sorgulamanın tam zamanı diye düşünüyorum. Her neyse, bu çok sıkıcı bir paragraf oldu, farkındayım.
Aynı tas, daha güzel hamam
BAW direkt olarak Witcher 3 ve HOS'un üstüne bir genişleme paketi olarak kuruluyor. Yani oyunun ana öğelerinden birisi olan savaş sistemi pek bir değişikliğe uğramıyor. Ama onun dışında, giyim-kuşam, karakter geliştirme seçenekleri, arayüz ve oynanış rahatlığı açısından BAW seriyi büyük oranda iyileştiriyor. Geralt artık daha rahat hareket ediyor ve artık arayüz ölçekleri daha göze uygun bir halde karşımıza çıkıyor. Giyim-kuşam dedim değil mi? Evet BAW sayesinde seriye yeni zırhlar ve silahlar eklendi bunu zaten tahmin edebiliyorsunuzdur. Bir dolu yeni ve güçlü ekipman sizleri bekliyor. Ama bunların yanı sıra birkaç yeni özellik daha var oyunumuzda. Öncelikle, artık sahip olduğumuz zırhları oyunda bulduğumuz kumaş boyaları sayesinde renklendirebiliyoruz. Artık birçok rol yapma oyununda bulunan bu özellik Witcher 3'te kendisini pek aratmamıştı fakat yine de ortaya güzel ve farklı Geralt çeşitlerinin çıkmasında büyük rol oynayacaktır, orası kesin. Bu kumaş boyalarını basitçe gidip satıcılardan satın alabilir, haritada ganimet olarak bulabilir ya da bazı görevlerden ödül olarak kazanabilirsiniz. Öyle zor bulunan şeyler değil yani bu boyalar.
Oynanış açısından bir başka yenilik olarak da oyuna Mutasyon sistemi ekleniyor. İlk görevleri yaparken ana oyunda seçtiğiniz hayat arkadaşanız kimse (Triss veya Yennefer) o kişiden size bir mektup geliyor ve bulunduğunuz şehirde bir yerlerde bir bilim adamının Witcher Mutasyonları üzerine araştırma yaptığını, işimize yarar şeyler bulabileceğimizi söylüyor. Kıssadan hisse Geralt gidip bu mutasyonları buluyor kendi fiziksel özelliklerini geliştirmeye başlıyor. Yani artık klasik yetenek ağacımızın yanı sıra bir de mutasyon seçeneklerimiz var. Bunlar ne gibi seçenekler? Mesela saldırı oranımızı her kılıç salladığımızda yüzde beş oranında artırabiliyor, ya da başka bir mutasyonu seçerek güçlü bir ok fırlatıp normal bir okun verdiği hasarın tam 6 katını verebiliyoruz. Bu mutasyonlarda seçeceğiniz yol tamamen size kalmış. Kendi Geralt'ınızı kendinize göre tam yetki ile ayarlayabiliyorsunuz artık.
Blood and Wine ana görevi ve yan görevleri eksiksiz bir biçimde hallederseniz hemen hemen 30 saatlik bir deneyim sunuyor. Yani aslına bakarsanız günümüzdeki diğer oyun yapımcılarının 'yeni oyun' diye çıkardığı yapımlardan bile daha uzun bir hikayeye sahip. Ama korkmayın, 30 saatlik ana hikaye ve yan hikaye maceranız bitince oyun kısırlaşmıyor, merak etmeyin.
Oyunu orta seviye bir Monster Notebook'da oynadım ve ana oyuna kıyasla müthiş bir FPS gelişiminin olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ana oyunu yüksek ayarlarda, kenar yumuşatma ve Nvidia Hairworks kapalı bir şekilde bilgisayarımın ana çözünürlüğünden iki tık aşağıdaki bir çözünürlükte 50-60 FPS değerlerinde oynuyordum. Aslına bakarsanız ana oyunun haritasındayken hala böyle. Pek bir değişiklik yok. Anca 5-6 FPS artışı olmuştur herhalde. Asıl sürprizi Toussaint'e ilk adımı attığımda yaşadım ben. Tamamen aynı ayarlarda ve kesintisiz 60 FPS oranında oynamaya başladım. 'Nasıl olur ya?' demeyin işte, adamlar yapmış. Önümüzde yine koskocaman bir harita var fakat bu sefer optimizasyonu nasıl işlemişlerse, mükemmel bir akıcılık sunmuşlar oyunculara.
Son sözlere gelecek olursam; BAW tam olarak CDPR'in Witcher serisine ve Geralt'ın fantastik hikayesine getirdiği harika bir son olmuş. Geralt bu uçsuz bucaksız macera boyunca çok iyiliğe, çok kötülüğe ve sınırsız karanlığa şahit olmuş bir abimiz. CDPR tam da bu karakterin şanına yakışır bir şekilde sonlandırıyor seriyi. Gelişmiş oyun mekanikleri, iyileştirilmiş arayüz ve FPS değerleri, Toussaint'in mükemmel görselliği ve sürükleyici bir hikaye ile Blood and Wine benim gönlümü almayı başardı. Oyunun tek eksiği sanırım hikayedeki ana kötünün ve önemli diğer birkaç karakterin biraz 'silik' olmasıydı. Çünkü gözle görülür bir önemsizlik var. Oynadığınızda demek istediğim şeyi anlayacaksınız diye umuyorum. Bu gibi ufak tefek sıkıntılar dışında Blood and Wine diğer oyun yapımcılarına bir ders olsun diyorum.