The Evil Within Review (Rosaryn)
Evil Within'i her sene birer kere dener ve üçüncü bölüme geldiğimde mutlaka silerdim. Sebastian'ın koşarken nefes nefese kalması, cephanesizlik, evlerin içindeki bubi tuzakları ve onların yarım saniyelik gecikmeli timing'ini tutturamayıp her defasında paramparça olmuş bir bedeni ekranda görmeye katlanamazdım. Kabus gibiydi. Siliyordum çünkü böyle bir kabus deneyimine hazır olmadan, oyunu Resident Evil kafasıyla hızlıca oynayıp bitirmek, aradan çıkarmak istiyordum. Ama hayır arkadaşlar, bu oyun RE kafasıyla oynanmıyor. O şekilde oynamak için menüde New Game+ görmeniz gerekiyor.
Oyunda ilerledikçe Mikami'nin dönemin Resident Evil oyunlarına nasıl meydan okuduğunu, daha kompleks bir oyun deneyimini sunmaya çalıştığını tecrübe ediyorsunuz. Stealth'ı, çevre kullanımını bolca teşvik eden, bunu yaparken ne aksiyondan, ne korkudan, ne de shooter'lıktan taviz vermeyen, dönemi için iyice popcorn zombi shooter'ına evrilmiş Re'nin aksine, güneş yüzü görmeyen boğucu mekanların içinde Keeper gibi, Laura gibi boss'larla cebelleştiğiniz yorucu ama çok tatmin edici bir oyun deneyimiyle sizleri baş başa bırakıyor Evil Within.
Oyuna girmesi zor mu zor, ama çıkması daha da zor. Neyle karşılaşacağınıza hazır değilseniz, muhtemelen Evil Within size kabus gibi, karabasan gibi gelecek. O yüzden TPS tag'i, RE4/Mikami referansları sizi yanıltmasın. Oyun çerezlik bir oyun asla değil, aksine tam manasıyla çetin ceviz. Ve onu yenmek için kendinizi tamamen oyuna vermeniz gerekiyor.