logo

izigame.me

It may take some time when the page for viewing is loaded for the first time...

izigame.me

cover-Syberia

Thursday, January 18, 2024 11:52:04 AM

Syberia Review (PCP41)

Bu incelemeyi oyunu tamamlamadan yazıyorum ki huyum değildir. Syberia'yı çıktığı zaman almış, oynamış ve dayanamayıp bırakmıştım. Açıkçası aradan çok zaman geçtiği için neden bıraktığımı unuttum, iki sene önce 3 TL gibi bir rakama satıldığını görünce de aldım. Şimdi tekrar oynamaya başlayınca o zaman neden dayanamayıp bıraktığımı hatırlamış oldum. Syberia harika bir fikre, hikayeye, şu gün bile güzel görünen görsellere ve şahane bir soundtrack'e sahip olmasına rağmen çok kötü bir Point & Click. 1990 yılından bugüne dek yüzlerce Point & Click bitirdim, walkthrough kullanmayı da eşyanın tabiatına aykırı buluyorum. Adventure oyunlarında keyif veren şey bulmacaları çözerek hikayede ilerlemektir. Hele ki günümüzde oyunlarla ilgili bütün walkthrough videoları youtube'da mevcutken bu baştan aşağı saçmalık gibi geliyor. Oyunu oynamaya zahmet edeceğine otur walkthrough'yu baştan sona izle daha mantıklı.
Bu da beni şuna getiriyor: Bir Point & Click walkthrough denilen şeyin var olmadığı dönemlerde bu oyunları oynamaya alışmış, sabretmeyi öğrenmiş benim gibi bir oyuncuya bile "illallah" dedirtiyorsa sorun oyunun kendisinde olmalı. Siberia'da da sorun kesinlikle oyun mekanikleri ile ilintili. Bunları birkaç ana başlık altında toplayabilirim:
1. Oyun pixel hunting ya da piksel avcılığı denilen şeyin en berbat örneklerinden biri. Yapımcılar Myst tarzı gizemli ve etkileyici bir ortamda ekranlar boyunca gezinme fikri ile Point & Click mantığını birleştirmek istemişler. Yani çoğu ekranda iletişim kurabileceğimiz bir şey yok, kendine özgü bir dünyada geziniyormuş hissini verebilmek adına üşenmeyip bol bol tasarım yapmışlar, atmosferi güçlendirmişler. Bu açıdan başarılı da olmuşlar. Maalesef oyunda çoğu zaman bir sonraki adıma geçebilmek için 30 farklı ekran arasında gezinip tek bir nesneyi almamız gerekiyor. Ve bu nesneleri çoğu zaman görmemiz kolay olmuyor. Oyunun başlarında bir yerlerde askılığa asılmış anahtarı fark edebilmek için tam 1 buçuk saat kasabada deli dana gibi dolanmam gerekti. O noktadan sonra her geçtiğim ekranda paranoyak gibi mouse imlecini rastgele dolandırmak zorunda kaldım, atladığım bir şey olmuş olabilir mi diye. Ve dediğim gibi çoğu ekranda iletişim kurabileceğiniz nesne yok.
2. Bir önceki maddenin üzerine oyunun bir sonraki adımda ne yapmanız gerektiği ile ilgili hiçbir ipucu vermiyor oluşunu ekleyin.
3. Karakterimizin hareket mekanizması berbat. Merdivenlerden kağnı hızıyla çıkıyor (aksi gibi oyun merdivenle dolu), kapıyı açmak ya da biriyle konuşmak için iki sağ bir sol üç ileri dört geri iyice bir yerleşmesi gerekiyor. Ekranları hızlı geçmek gibi bir opsiyon söz konusu değil. Önceki iki maddenin üzerine bunu eklediğinizde iş iyice katlanması çok zor bir hale geliyor.
Şu ana dek oyunu 8 saat oynamışım, bu 8 saatin en az 6'sı piksel avcılığı yapmak için karakterimizin korkunç hareket mekanizmasına katlanarak aynı ekranları tek tek baştan dolaşarak geçmiştir. Ve bunun üzerine oyundaki bulmacaların bulmaca bile sayılamayacak derecede basit olduğunu eklersek ortaya güzel atmosfere, güzel görsellere, güzel müziklere rağmen felaket bir oyun tecrübesi çıkıyor.
Başta dediğim gibi oyunu henüz bitirmedim, henüz ilk kasabayı geçtim. Oyunu bitirdiğimde (devam edecek olursam tabii) fikrim değişir mi bilmiyorum, değişirse incelememi revize ederim. Şu an itibariyle Syberia hiçbir şekilde önerebileceğim bir oyun değil. Çok merak edenler bence youtube'daki videolarını izleyebilirler.
Oyunu bitirdikten sonra ekleme: Merdiven işkencesi. Her yer merdivenle dolu. Bol bol piksel avcılığı + merdiven işkencesi = sabır testi. Hikaye ve mekanlar oyun boyunca fazlasıyla etkileyici ama oynanabilirlik hiç yok. Bu oyuna olumlu yorum yazanların tamamı oyunu çıktığı zaman alıp oynayanlar olmalı.