Spiritfarer: Farewell Edition Review (✨Lola ☽)
Spiritfarer, ölüm ve ölüm sonrası teması ile bezeli bir inşaat / yönetim simülasyonu oyunu.
Ruhları bu alemden öteki aleme geçirmekle görevli olan Charon'un emekli olması ile birlikte, Stella olarak yanımızdaki dünyalar tatlısı kedicik Daffodil ile beraber biz bu görevi üstleniyoruz. Bu esnada da gemimizle ada ada dolaşarak hem odun, maden cevheri vb. gibi çeşitli materyaller topluyoruz, hem de çeşitli ruhlar ile tanışıp onları gemimize alıyoruz. Tanıştığımız her ruhun, bir şekilde Stella'nın hayatı ile bağlantılı olduğunu görüyoruz ve her birisi bize farklı konularda farklı şeyler öğretiyor (bahçecilik, dokumacılık, demircilik ya da marangozluk ... gibi). Bu sayede gemimize çeşitli binalar kurabilmeye ve ruhlar için kalabilecekleri özel evler inşa etmeye başlıyoruz. Acıktıklarında onları pişirdiğimiz yemekler ile besleyerek neyi sevdiklerini / sevmediklerini keşfediyoruz. Ruh hallerini iyileştirmek için onlara sarılıyoruz :3 (ve hikayelerini dinlerken ağlamamaya çalışıyoruz UwU)
Yapımcılar, ruhların diğer dünyaya geçişini sağlayan portalı yani Everdoor'u tasarlarken Almanya'da bulunan Şeytan Köprüsü'nün sudaki yansımasının muazzam bir çember oluşturmasından etkilenmişler. Ben de bu köprünün resmini 1 yıl kadar masaüstü resmim olarak kullanmıştım, çok beğendiğim için buraya eklemek istiyorum:
https://steamcommunity.com/sharedfiles/filedetails/?id=2746196700
Oyunun keşif kısmı açık dünya mantığına sahip. Gemimizi gitmek istediğimiz herhangi bir koordinata ayarlıyoruz ve biz gittikçe harita kendi kendine açılmış oluyor. Bu noktada bazı yerlerde otobüs simgeleri bulunduğunu fark edeceksiniz, onlar fast travel noktaları oluyor. Bir otobüsten diğerine tıklayarak haritanın iki ucu arasındaki mesafeyi sadece birkaç saniyede gidebilirsiniz. Bunu benim gibi oyunun 20. saatinden sonra keşfederseniz zamanınızın büyük bir kısmı boşa gider, o yüzden burada anlattım :D Ama biraz komik bir görseli var, f/o/k/ balığı mı desem su samuru mu desem, o tarz bir canlı varlık resmen sizi Sihirli Annem dizisindeki Çilek Peri'nin ışınlanmasındaki animasyon gibi ışınlıyor. İzlemesi çok komikti :D :D :D
Bunun dışında... Yaptığımız her şeyi yapmamızı sağlayan tek bir şey var, o da en başta Charon'un bize verdiği parlak ışık topu yani Everlight. Bu ışık; bitkileri sularken bir sulama kabına, balık tutarken bir oltaya, maden cevheri çıkartırken bir kazmaya, ekinleri biçerken bir orağa, müzik çalarken bir gitara, fırından yiyecek çıkartırken bir eldivene ... kısacası o anda neye ihtiyaç duyuyorsak ona dönüşüyor. Bu açıdan yormayan, basit bir oynayış zevki sunuyor.
Gittiğimiz adaların bazılarında çeşitli yetenekler veren shrine'lar bulunuyor. Ruhların bize ücret olarak verdiği paraları (obol) bu shrine'lara bağışlayarak çeşitli yetenekler açıyoruz. Çift zıplama, zipline, dash gibi bu yetenekler oyunun özellikle maden veya dağ gibi platform öğeleri içeren yerlerinde ilerleyebilmemizi sağlıyor.
https://steamcommunity.com/sharedfiles/filedetails/?id=2746117304
Oyunun özellikle hayvan bakımı veya tarlacılık, madencilik, yemek yapma gibi kısımları bir yerden sonra insana kendini bir amele, bir ırgat gibi hissettirse bile, bunun da kendi içinde ayrıca bir anlamı olduğunu düşünüyorum. Çünkü oyun sonuna geldiğimi anladığım anda, hiç bitsin istemedim. Özellikle sonu mümkün olduğunca geciktirmeye çalıştım ve bunu yaparken tutunduğum dal daha öncesinde kendi kendime şikayet ettiğim ve "amelelik" olarak adlandırabilecek bu işler oldu.
- - Buraya kadarı oyunun dıştan ilk anda görünen, sevimli yüzü. Peki daha gerisine bakarsak aslında ne var? - -
Oyunda birbirinden etkileyici manzaralar, müzikler, hikayeler, cümleler vardı ama hiçbirisi kendi halinde ufku izleyen, adı sanı bile olmayan sıradan bir ruhtan duyduğum şu cümle kadar vurucu değildi. Bu cümle; ayrılık acılarımızın, kronik mutsuzluğumuzun, ne yaparsak yapalım hiçbir şeyin bize iyi gelmediği hissinin, kısacası her birimizin zaman zaman içine düştüğü ama nasıl çıkacağını bir türlü bulamadığı meşhur kısır-döngünün nedeni:
"Leaving what could have been is... sometimes harder than leaving what has been."
Spiritfarer, tam da bu nedenle benim gibi kafasında sürekli kapatılmamış dosyalar bulunan insanlar için biçilmiş kaftan. (bkz: Gestalt psikolojisi)
Gidip detaylı şekilde araştırabilirsiniz. Ben sadece konumuz bağlamında değineceğim. Bu yaklaşıma göre "bellek, yarım kalan yaşantıları tamamlama ve anlamlandırma eğilimi gösterir." Yani herhangi bir konuya bir açıklama, bir anlam, bir nihayet getirmeden rahat edemez, illa bir anlama büründürmeye çalışır. Bu durum da (bence) arka planda çok fazla program çalışan bir bilgisayarın çok fazla CPU kullanması neticesinde, makinenin yavaşlaması ve bazı şeyleri full performansında yapamaması gibi bir durum yaratarak insanın zihnini bitmek bilmeyen bir yorgunluğun içine itiyor. Çözüm için ne gerekir? İşe yaramayan programları kapatmak.
İşte Spiritfarer de bize bunu öğretiyor. Kapatmayı. Veda etmeyi. Bir sona bağlamayı ve arkamızda bırakmayı. Hayatta çok önem verdiğimiz ve devasa anlamlar yüklediğimiz pek çok şeyin, başarıların, başarısızlıkların, arzuların ... her şeyin bir noktadan sonra gölgede kaldığını / kalması gerektiğini ince ince işliyor. Veda ettiğimiz her karakterle birlikte olgunlaşıyoruz. Bu noktada kısmen spoiler olan bir parantez açmak istiyorum:
(Bu veda mantığını oynanışa çok iyi bir şekilde yedirmişler aslında. Sonsuzluğa uğurladığınız her ruh, arkasında kendine ait bir çiçek bırakıyor. Ve bu çiçekler sayesinde geminize upgrade'ler yapabilir hale geliyorsunuz. Diğer tüm materyalleri bir şekilde bir yerlerden topluyoruz, ama özellikle bu spirit-flower'ları elde etmenin tek yolu, karakterlere veda etmek... Veda etmezseniz, gelişemezsiniz... Anlamlı, değil mi?
Bu durum biraz elini bir yarığa sokup içindeki yiyeceği almaya çalışan, fakat yarık dar olduğundan yumruğunu bir türlü geri çekemeyen maymunun hikayesine benziyor. Yiyecekten vazgeçebildiği an özgür olacak, ama bunu yapamadığı için bir türlü elini oradan kurtaramıyor. Biz de bağımlısı olduğumuz, daha doğrusu, kendi kendimizi bağımlısı ettiğimiz şeylerden ne zaman vazgeçebilirsek, ancak o zaman özgür kalacağız.)
Sonuç olarak, hiç kimse veda etmek istemez ama bazen, gerekiyor işte, çünkü yapacak başka bir şey olmuyor, kabullenmemiz gereken bu. :) Ben de incelemeyi bir vedayı simgeleyen bir resim ile sonlandırayım:
https://steamcommunity.com/sharedfiles/filedetails/?id=2741529689