Soma Review (Tiamath)
Yaşamak tam olarak nedir? Bir bakış açısı yaşamaya verilen anlamı ne kadar değiştirebilir? Yapay zekaya, birincil amacının insanları hayatta tutmak olduğunu görev edindirirsek, bu görevi yerine getirmek pahasına neler yapabilir?
İşte SOMA, tüm soruların ve felsefelerinin içerisinde dönmekte olan bir oyundur. Bu oyunu anlatırken spoiler vermemek gibi bir şansım olmayacağından dolayı yazının ciddi manada spoiler içereceğini baştan belirtmek isterim.
Oyunda Simon Jarrett adlı bir adamı kontrol ediyoruz. Hikaye 2015 yılında başlıyor; Simon, bir araba kazasında ağır beyin travması geçiriyor ve ömrünün fazla uzun olmayacağı söyleniyor. Tedavi için deneysel bir beyin taramasına katılıyor. Ancak, tarama sırasında bayılıyor ve gözlerini açtığında kendini PATHOS-II adında okyanusun dibinde bulunan terkedilmiş bir araştırma tesisinde buluyor.
Burası, 2104 yılında geçen, insanlığın neredeyse tamamen yok olduğu bir dünya. Simon'ın buraya nasıl geldiği, neler olduğu ve buradan nasıl kurtulacağı oyunun ana gizemini oluşturmaktadır.
Oyunu oynadıkça, oyunun bir korku oyunu değil, psikolojik gerilim oyunu olduğunu kavrıyorsunuz. 9-12 saat aralığında bir oyun süresi var ve 1-2 saat dolaşıp, belgeleri okuyup, ses kayıtlarını dinleyip, yarım saatlik gerilimli kaçışlara geçiyorsunuz.
Oyundaki ilk dokunuş; oyunun başında 2015 yılındaki Simon’ın beyin taraması yapıldı. Ama 2104 yılında uyandığında, aslında orijinal Simon çoktan ölmüş ve burada gördüğümüz Simon, sadece o beyin taramasının kopyalanıp bir robot vücuda yüklenmiş hali ile başlıyor.
PATHOS-II'deki teknoloji, insanların zihinlerini tarayıp dijital formatta saklayabiliyor ve bunları uygun makinelerin içine koyabiliyor. Yani, buradaki Simon, gerçekte Simon değil; onun dijital bilincinin bir kopyası.
Oyunun ikinci dokunuşu ise; PATHOS-II, okyanusun dibinde kurulmuş bir araştırma kompleksi. 2103 yılında büyük bir kuyruklu yıldız Dünya'ya çarptı ve insanlığın tamamını yok etti. PATHOS-II’de kalan birkaç kişi hayatta kalmayı başardı ama dış dünyaya ulaşma şansları yoktu.
PATHOS-II’yi yöneten WAU adında bir yapay zeka var. WAU'nun görevi, insan hayatını korumak ama bunu anlamını çarpıtarak yapıyor. İnsanların ölmesini engellemek için bilinçlerini çeşitli mekanik vücutlara, biyolojik yapılara veya çarpık yaratıklara aktarıyor. Yani bir tür zorla ölümsüzlük yaratıyor.
Ve oyunun son dokunuşuna gelirsek; Simon, Catherine Chun adlı bir bilim insanının dijital kopyasıyla karşılaşıyor. Catherine, “ARK” adında bir proje üzerinde çalışıyordu. ARK, insan bilincinin dijital kopyalarını içeren bir sanal dünya.
Ark'ın amacı; gerçek dünya yok olduğu için, insanları fiziksel bedenlerinden kurtarıp dijital bir cennete koymaktı. Bu ARK, bir uyduya yüklenerek uzaya fırlatılacak ve orada süresiz bir şekilde var olmaya devam edecekti.
Oyunun son noktasında, tüm bunların ışığında bir final yaşanıyor. Finalde bize iki bakış açısı sunuluyor. Ark'a geçebilmiş olan simon, yani simülasyonun bir kopyası gerçek Simon'un bir zafere ulaşmış halimidir? Bunu geride kalmış olan kopyası alınan simon'a sorduğumuzda bize nasıl cevap verir dersiniz? İşte bu noktadan sonraki cevapları, uzayın boşluğundaki uyduyu izlerken kendi iç muhasebemize bırakıyor.
Harika bir oyundu. Mekan tasvirlerinden, konunun işlenişine kadar detaylıca düşünülmüş. 10/10