logo

izigame.me

It may take some time when the page for viewing is loaded for the first time...

izigame.me

cover-Persona 3 Reload

Tuesday, May 27, 2025 8:55:51 PM

Persona 3 Reload Review (The Alcina Dimitrescu)


ÖLÜM KAÇINILMAZ OLSA DA TETİĞİ ÇEKMEK ÇARE DEĞİL


P3R, bu zamana kadar oynadığım 300'ü aşkın oyun arasında 2. sıraya girecek kadar iyi bir oyundu ama buna şaşmadım. Çünkü P5R en sevdiğim oyundur, listemde 2. sıraya bir başka Persona oyununun girmesi çok doğal geldi. Ki zaten oynamadan önce de biliyordum ki, oynarsam kesin beni çok rahat derinden vuracak.

Peki bu oyunları benim için bu kadar özel yapan ne diye sorarsanız: Abi, o kadar başyapıt oyunlar oynadım ama hiçbirinde oyunlardaki karakterlerle oyuncu arasında bu kadar iyi bağ kurdurmayı başaranını görmedim. Ben Personaları ya da Atlus oyunlarını oynarken resmen bu dünyadan çıkıp o evrene gidiyorum. Öyle bağlanıyorsunuz ki anlatamam. Duyguları öyle bir yaşatıyor ki, ben başka hiçbir oyunda bunlar kadar derin duygular almamıştım. Özün sözü, Personalar benim için bir oyundan fazlası olmayı başarmış, kalbimde yatan nadide cevherler.

Neyse, şimdi size bu incelemede ne anlatacağımı söyleyeyim: Bir Persona oyunu nedir, nasıl çalışır gibisinden şeyleri anlatmayacağım. Çünkü bunu zaten ilk oynadığım Atlus oyunu P5R'de detaylı ve çok güzel bir şekilde yazmıştım.

Eğer bu seriyle alakalı hiçbir şey bilmiyor ve başlamayı düşünüyorsanız, o incelememi okumanızı öneririm. Çünkü burada bir Persona oyununun sistemi nasıl çalışır anlatmayacağım. Daha ziyade, oyunu bilen kişiler için onu P5R ile bazı başlıklar altında kıyaslayacağım bir inceleme olacak. Şimdiden belirteyim: Spoiler olacak. Böyle "..." kapatmaya da uğraşmadım.

Onun dışında eğer ilk defa bir Persona oyununa başlamayı düşünüyorsanız P5R'yi öneririm ama İngilizceniz çok iyi değilse hikayeyi ve olayları zor anlayacağınızdan P3R öneririm. Çünkü sağ olsun Atlus Türkçe eklemiş; hiç yoktan hikayeyi çok rahat anlarsınız.

Ve size şunları söyleyebilirim: İlk olarak sabırlı olacaksınız çünkü bu oyunlar oynayacak kişiden en çok bunu bekliyor. Kendi deneyimimden biliyorum, çok uzun olduğundan ve hiç alışık olmadığımdan 20-30 saat alışmam sürmüştü. Cidden başlarda çok sövmüş, bir kere silmiş, üstüne nefret duymuştum. "Bu ne biçim oyundur?" demiştim, "Parama yazık oldu." demiştim.

Ama sonuç? Oyuna alışınca ve bana asıl vermek istediği şeyi kavrayınca, en sevdiğim oyuna dönüşmüştü. Bol bol diyalog içeriyor. Normalde bir şeyleri okumayı sevmem ama bu oyunda sevdim. Tabii bazı yerlerde sıkılınca hızlı modla geçebilirsiniz, yani her şeyi okumanıza gerek yok ama çoğunlukla okuyacaksınız, yoksa hikayeyi anlamaz; aynı benim gibi başlarda cidden 100 saat bu oyunda ne yapacağınızı anlamazsınız.

Kısaca çok uzun diye hemen pes etmeyin; siz oyuna sadece sabredin. O zaten yavaş da olsa öyle bir açılacak ki, siz içine nasıl kapıldığınızı bile anlamayacaksınız. Bir bakacaksınız oyun bitmiş ama 100 saatte oynasanız "Keşke bitmeseymiş" diyeceksiniz.

Diyeceklerim bu kadar. Eğer oynamayı düşünüyorsanız bu dediklerime dikkat edin. Combat’ı da asla önceliğiniz olmasın çünkü bu oyunun sunmak istediği şey iyi bir savaş sistemi değil. Yine de bence çok eğlenceli ve biraz kafa isteyen bir yapısı var. Ve nasıl desem... Himayeniz altına evrendeki en güçlü varlıkları toplayıp onları Personanız yapmak ve kullanmak istemez misiniz? Yani fusion işi de yorucu olsa da eğlencelidir, bunu da bilin. Neyse, bu gidişle inceleme sığmayacak. Kıyaslama bölümüne hızlıdan geçek.

Kıyaslama

Oynanış, combat, fusion (Compendium), Personalar, sistem ve grafikleri kıyaslamayacağım çünkü bu anlamlarda tamamen aynılar. İkisi de birbirine bu konularda üstünlük kurabilecek ekstra bir yana sahip değiller. O yüzden hikayeden başlıyorum:

S.E.E.S. ekibinin Karanlık Saat’i durdurmak için verdiği savaş cidden çok iyi yazılmış. Ana karakterimizin yurt ve okul hayatı, ekibiyle birlikte Tartarus’u ve Karanlık Saat’i keşfedişi, Nyx, gölgeler ve Strega ile olan savaşları... Hepsini deneyimlemek aşırı güzeldi. Olayları geçmişiyle ve detaylarıyla bize her şeyi oturaklı bir şekilde veren, kademe kademe açılan harika bir hikayesi vardı adeta. Her şey ilerledikçe “tak” diye oturuyordu kafada, soru kalmıyordu. Karakter ve sosyal bağ hikayeleri de çok iyiydi. %100 bitirdiğim için her bir karakterin tam hikayesini gördüm. Cidden her biri çok iyi ve güzel dersler veriyor. Ending’e gelirsek: Makoto'nun evren Arcana’sını açıp Nyx’i mühürlemesi falan, ya da Nyx’in gelişi falan ve gözümden yaş getirmeyi başaran o son sahne... Harbi efsaneydi.

Peki P5R'den hikaye, karakter gelişimi ve mesaj olarak daha mı iyiydi? Bence değildi ama çok yakındı. Hele ki bu oyun, P5R’ye göre kesinlikle daha trajedikti. Ama P5’in en güçlü yanı her Act'te sunduğu sağlam hikayelerdi bence. Çünkü her bir yeni karakter tanıtımında 2-3 kat daha güzelleşiyordu ve olaylar daha da ilginçleşiyor ve “Acaba bir dahaki sefer ne ile karşılaşacağız?” diyordum. Üstüne bu kalp değiştirme olayı acayip tatmin edici oluyordu.

P3’te ise hikaye yine mükemmeldi ama biraz daha basit ilerliyordu. Şunun gibi: Her ay büyük bir gölgeyle savaşıyoruz, yani her ay böyle bir olayın olacağını biliyor ve çok bir beklentiye giremiyor; sadece yeni ve daha güçlü bir gölgeyle savaşacağınızın heyecanı oluyordu. Ama arada cidden güzel şaşırtıcı şeyler de olmuyor değildi. Bazı ani ölümler, karakter ve geçmiş tanıtımları çok iyiydi mesela. Ya da güzel ters köşeleri vardı. Oralarda “Vay anasını!” dedirtiyordu. Örnek: Başkan’ın hepimize ihaneti. Ama Persona 5’teki ters köşelere bakınca az kalıyor. Yani Dr. Maruki ve Akechi der geçerim.

Karakterlerin gelişimine gelirsek, her iki oyunda da çok sağlam olsa da 5 kesinlikle çok daha tatmin edici ve gerçekçi bir gelişim sunuyordu.

Verdikleri mesaja gelirsek, aslında ikisi de hemen hemen aynı şeyi biraz farklı temalar kullanarak söylüyor. Ama özde güçlü bağlar kurmak, dostluk ve dayanışmayı destekleyen bir mesaj var. O yüzden eşit sayabiliriz ama 5’in yine de sadece birkaç mesajla kalmayıp birçok toplumsal ve kişisel mesaj verdiği de bir gerçek.

Son olarak sonuçlanmaya bakarsak, ikisi de benzer bir sonuca çıkıyor. Halkın kötüye ve yanlışa olan arzusu iki oyunda da dünyanın sonunu getirecek Yaldabaoth ve Nyx gibi ilahi bir varlığın gelişine ya da oluşumuna neden oluyor. Bunu da sadece iki oyunda da ana karakterimiz, arkasında dağ gibi dostluklar kurduğu için durdurmayı başarıyor ve kendi topuğuna sıkan insanlığı hatalı olsalar da kurtarmış oluyorlar.

Metaphor: ReFantazio’da ve SMTVV'de hemen hemen böyleydi. Kısaca Atlus oyunlarında hep böyledir. Ama Royal’de tabii ki Maruki’nin eklenişiyle sonuç daha da bir farklılaştı. O yüzden 5 yine zirveyi oynuyor. Çünkü gördüğüm en iyi senaryo ve final bu eklenen yeni içerikteydi. Adeta karakterlerimiz, herkesin mutluca yaşadığı Maruki’nin gerçekliğini reddedip gerçek gerçekliği getirmek için herkesin iyiliğini isteyen o adamı da durdurdular ve olması gerekeni tekrardan elde ettiler. Ama bad ending’i bile herkes için okey olabilecek kadar iyiydi. Ne mütevazı adamsın be Maruki. Alakasız olacak ama hikaye kıyaslama kısmını da şöyle bitireyim: 5’te end kredilere geldiğimde gözümden şelaleler akıtmıştım resmen, 3’te de sonda aktı da o kadar akmadı işte.

(İnceleme karakter sınırına ulaştığım için diğer başlıklara yorumlardan devam edebilirsiniz.)