Metro Exodus Review (Heimstein)
Öncelikle Metro 2033 ve Metro Last Light'ı oynamadıysanız başlamanızı tavsiye etmem çünkü hikaye odaklı bir oyun olduğu için daha az keyif verir. İlk iki oyuna göre çizgisel değil bazıları bunu sevmeyebilir nedeni ise çizgiselde genelde metro istasyonlarına yolculuk edip oradaki yaşamı görebiliyorduk ancak bu oyunun bir açık dünyası var yine de o post apokaliptik havayı iyi yansıtmışlar. Açık dünya ama uçsuz bucaksız büyük bir haritası olan açık dünyalardan değil, hatırladığım kadarıyla 4 bölgeye sırayla geçiyoruz ve o haritalarda özgürce dolaşabiliyoruz. Hikayeyi açık etmeden şöyle söyleyeyim Metro Exodus'ta Artyom'un hayallerini gerçekleştirmek için trenle yola çıkıyoruz, ve o yolculukta aile havası hissettiriyor oyun bu sebeple yan karakterlere de bağlanıyorsunuz. Bu sefer alışagelmiş büyük teşkilatların aksine, farklı daha küçük gruplanmalar da görebiliyoruz. Oyun moral point denilen ahlak puanı ile ilerliyor, yine iyi ve kötü olmak üzere iki tane alternatif sonu var. Hatta bölüm sonlarında da iyi ve kötü son var bu yine sizin nasıl ilerlediğinizle alakalı. Hikayeye göre iyi sonla bitiyor ve iyi son cidden çok güzel fakat kötü son tüm diğer oyunlarına kıyasla gerçekten kötü son gibi hissetiriyor. Yapay zeka olarak iyi sayılmaz o yüzden biraz sabredip bekleyip gizlilikle ve öldürmeden sadece bayıltarak ilerlemek mühimmatınızı zor durumlarda kullanmak için muhafaza eder ve sizi iyi sona yaklaştırır. Üstelik teslim olanları bayıltırsanız, NPC'ler kendi aralarında; ''Teslim olanlara zarar vermiyormuş biz de mi teslim olsak'' benzeri muhabbet edip teslim oluyor, bir de bizim aslında kötü biri olmadığımızla ilgili konuşmalar yapıyorlar. Açık dünya mantığı ise şu şekilde oyunda yan görev adı altında ama aslında çoğu ana hikayeye bağlı görevler var bunları yaparak hatta zarar vermeden bitirerek dediğim gibi hem oyun sonundaki iyi sona hem de bölüm sonundaki iyi sona yaklaşıyorsunuz. Canavar olarak pek çeşitlilik yok, oyun sonunda var biraz. Haritalardaki mekan tasarımları muazzam gözüküyor, sanat eseri gibi. Bu oyunda farklı olarak artık istasyonlara gitmediğimiz için para yerine geçen mermilerden yok, onun yerine bir craft sistemi var sırt çantamızda mermi ve geliştirme dışındaki sağlık paketi, filtre, bıçak vb. şeyleri oluşturabiliyoruz. Bunları da açık dünyada gezerek topladığımız parçalarla yapıyoruz. Oyunda ev noktalarından teçhizatlarımızı modifiye edebiliyoruz, mermi alabiliyoruz ya da oyun boyunca belli noktalarda olan geliştirmeleri (zırh, saat, gaz maskesi) kullanıyoruz. Bu noktalarda zamanı ayarlamak da mümkün; uyuyup gece ya da gündüz olmasını bekleyebiliyoruz, oyun tarzınıza göre (geceleri canavarlar çok ama gizlilikle gitmek için daha uygun, gündüzleri de daha az canavar var ama haydutlar devriye geziyor ve açıktasın) tamamen oyuncuya kalmış. Üstelik diğer oyunlarından farklı olarak Exodus'ta hızlı kayıt sistemi var yani siz eğer bir savaşta değilseniz dilediğiniz yerde oyunu kaydedip oradan devam edebilirsiniz.
DLC'lerden bahsetmek gerekirse iki DLC'si de bu sefer hikaye odaklı olmuş. Two Colonels çizgisel ilerliyor metro istasyonlarındaki yaşamı ve metronun kötü yüzünü anlatıyor. Diğeri de adı üstünde Sam'in hikayesini anlatıyor, açık dünyada ve ana hikayeden sonra geçiyor ama tabii ana hikayeye etki edecek düzeyde bir şey yok. DLC'lerde canlandırdığımız karakterler konuşuyor, diyaloglara giriyor. Two Colonels bizim merak ettiğimiz kısımları açıklıyor yakın geçmiş (oyun içerisinde günümüz) ve geçmiş arasında olay akışını sağlıyor. Sam's Story'de ise iki alternatif son var yine; Sam'in de Artyom gibi ben de hayallerimi gerçekleştireceğim diye yola çıktıktan sonraki maceralarını anlatıyor. Oynanış süreleri kısa değil, ikisi arasında Two Colonels'in daha kısa bir oynanış süresi olmasına rağmen beni daha çok tatmin etti. DLC'ler oyun deneyimi olarak çok iyi diyemem ama fena sayılmazlar.