logo

izigame.me

It may take some time when the page for viewing is loaded for the first time...

izigame.me

cover-Like a Dragon Gaiden: The Man Who Erased His Name

Thursday, December 5, 2024 1:14:37 PM

Like a Dragon Gaiden: The Man Who Erased His Name Review (Pkyios)

Like A Dragon: Gaiden İncelemesi
Ulan ne oyundu be, bu seriye başlarken Kiryu'ya bu kadar bağlanacağımı asla beklemiyordum, neyse hadi incelemeye hikâye ile başlayalım.
Hikâye:
Like A Dragon Gaiden (bundan sonra LADG deyip geçeceğim) aslında bir DLC olarak planlanmış olan, ancak proje çok büyüyünce tam bir oyuna çevrilmiş bir eser. Bu hem oyunun genel olarak diğer mainline yakuza oyunlarına kıyasla çok daha kısa olmasından, hem de içerik olarak diğer oyunlardan daha kısıtlı içeriğe sahip olmasından anlaşılabiliyor. Oyunun bu yanı hikâye konusunda beni hiç rahatsız etmedi, ancak 50 dolar verdiğim bir oyundan daha uzun bir oynanış süresi ve daha dolu içerik beklerim tabi ki. Ancak yine de uzun, karmaşık ve anlaması zor bir hikâye yerine (evet Yakuza 4 ve 5’den bahsediyorum) kısa ve odaklı bir hikâye beni kendisine daha çok çekiyor açıkçası. Hadi artık hafiften hikâyeyi açıklamaya başlayayım.
Oyunun başında Yakuza 6’nın sonunda Fixer ile anlaşma yapmasıyla beraber artık hem ölü bir adam olan, hem de bir Daidoji ajanı olarak çalışan Kiryu’yu görüyoruz. Kiryu arada sırada Daidoji için belli başlı görevlere yardım amacıyla gidiyor, genellikle de tapınakta bir meditasyon eğitiminden geçiyor. Bir gün Kiryu’nun gittiği bir görev esnasında aslında bu görevin Omi yetkilileri tarafından Kiryu’nun canlı olduğunun tespit edilmesi için kurgulanmış bir tuzak olduğunu fark ediyoruz. Bu olayların sonrasında Kiryu’nun tüm hikâye boyunca ikilem yaşayacağı iki grup ile de tanışmış oluyoruz. Omi ve Daidoji, oyunun geri kalanı ise Kiryu’nun bu iki grup arasında yaşadığı ikilemler, duygusal buhranlar ve tabi ki çok epik savaşlar ile beraber klasik sayılabilecek bir Yakuza oyunu. Ama bu oyunu diğer oyunlardan ayıran bazı noktalar var, onlara değinmek istiyorum.
İlk olarak LADG diğer Yakuza oyunlarına kıyasla Kiryu’nun karakterine daha yoğunluklu şekilde değinen bir oyun. Genelde Yakuza oyunlarında ana olay karakterlerin duyguları ve düşüncelerine değinilmesinden ziyade, ortada dönen basit başlayıp karmaşıklaşan en sonunda ise devasa bir hale gelen olay örgüsünün etrafında yaşanan hadiseler ve karakterlerin bu olaylar karşısındaki tepkileri olurdu. Aslında LADG’de de aynı durum geçerli ancak Kiryu’nun karakteristik özelliklerine bir tık fazla değinilmiş, hele hele bazı sahneler var insanı hüngür hüngür ağlatan, onlara değinmiyorum bile. Kısaca anlatmak istediğim oyun Kiryu’nun psikolojik durumuna diğer oyunlara kıyasla daha çok değiniyor.
Hikâyede eleştireceğim noktalar ise hikâyede habire iyi ve kötünün değişip durması ve sondaki twistin çok bariz olması. Oyun boyunca iyi ve kötü habire değişiyor ve insan bir süre sonra bu durumdan bayabiliyor, ancak oyun kısa olduğu için benim gözüme öyle çok takılan bir problem olmadı bu.
Oyunun final boss savaşı tam hayalimdeki Yakuza final boss fightıydı diyebilirim, Yakuza 2 ve 5’in final savaşlarından bile üstün bana kalırsa. Önce Tojo efsaneleri ile, hatta arada İchiban bile var, tonla adam dövüyoruz, tüm Omi Birliğini alt üst ediyoruz, en sonda da ara sahnelerle desteklenmiş uzun ama tatmin edici bir bire bir düello ile bu savaşı sonlandırıyoruz, gerçekten epikliğin sınırlarını zorlayan bir final savaşı olmuş çok beğendim.
Genel olarak hikâye hakkındaki düşüncelerim çok olumlu, kısa ve odaklı bir hikâye, aynı zamanda gerçekten inanılmaz etkileyici bir finale sahip LADG, asla aklımdan çıkmayacak şekilde yerini aklıma kazımış durumda kendisi.
Oynanış:
LADG oynanış konusunda Kiryu ile oynadığımız önceki oyunlardan çok daha keyifli bir deneyim sunuyor. Oyuna eklenmiş 2 farklı stil ile beraber Yakuza 0 ve Kiwami’de ki keyfi yakalamaya yaklaşmış diyebilirim. Kiwami ve 0’da 4 farklı stil vardı ve daha çeşitli oynanış mekaniklerine sahiptik, ancak bazıları çok geri planda kalıyordu (brawler stili mesela) ve tüm oyunu 2-3 stil arasında geçiş yaparak, bazen hiç stil değiştirmeden bitiriyorduk. LADG’de ise 4 stil yerine 2 tane stil var ve ikisini de çok beğendiğimi söyleyebilirim.
Agent stili büyük düşman gruplarıyla dövüşürken acayip etkili, ne zaman bir düşman grubu görsem Agent stiline geçiyor, yaktığım sigarayı bomba olarak kullanıp düşmanlarımı patlatıyordum. Veya onları ipe bağlayıp oraya buraya fırlatmayı deniyordum, (Düşmanları Sotenbori’de ki nehre atmanızı tavsiye ederim.) istediğim zaman Kiryu’yu adeta Sonic’e çeviren ayakkabılarıyla beraber oraya buraya hızlıca koşarken düşmanları deviriyordum, düşmanların üstüne doğru uçan dron yağmurları yaratmak da ayrı bir keyifli olmuş. Hele hele Agent stilinin en sonda açılan bir heat action’ı var, tüm serideki en beğendiğim heat actionlardan bir tanesi, sakın kaçırmayın.
Yakuza stili ise benim gibi bir yakuza fanboyunun ağzının suları akması için son derece yeterli bir stil olmuş. Hikâyede sürekli kendi kimliğini gizlemekle beraber kendini geride tutan Kiryu’nun oynanış kısmında “Yeter ulan!” deyip her zamanki yumruklarına ve tekmelerine güvenen Kiryu’ya dönüşmesi benim acayip hoşuma gitti. Yakuza stilinin hasarı Agent’a göre daha fazla, ancak büyük düşman grupları işin içine girince kullanması biraz rahatsız oluyor, dolayısıyla teke tek savaşlarda daha çok kullanılan bir stil genel olarak. Oyundaki boss savaşlarında, kolezyumdaki teke tek düellolarda falan hep Yakuza stilini kullandım, eski oyuna atıfta bulunduğu movesetler, heat actionlar falan da acayip hoşuma gitti. (Muhtemelen hazırda ellerinde bulunan assetleri değerlendirmek için yaptılar ama neyse, ben beğendim valla.)
Değinmeden geçmek istemediğim şeylerden bir tanesi ise oyunda bahsettiğim combat’ın biraz geç açılması, ilk olarak bu oyun diğer Dragon Engine oyunları gibi heat toplamanın uzun sürdüğü bir oyun, oyunun başları ve ortalarında, hatta yan içeriğe girmezseniz oyunun sonunda bile heat barının sürekli hiç dolmamış vaziyette geziyorsunuz. Bu da bence bu oyunun oynanışının asıl parladığı noktalar olan heat actionlar ve extreme heat mode gibi özellikleri çok çok az kullanabilmiş olmanız anlamına geliyor. Bu kadar keyifli ve akıcı bir combat sistemini oyuncuya az kaynak sunarak keyifsizleştirmeleri oynanış hakkındaki en sevmediğim yön açıkçası. Eski oyunlardakinin aksine Staminan Royale ve Tauriner stoklamanızın daha da sınırlandırılmış olması da maalesef bu bahsettiğim durumu destekler nitelikte.
Kısaca özetlemek gerekirse LADG beni oynanış kısmında bazı falsolar hariç çokça tatmin etti, umarım önümüzdeki “Gaiden” oyunlarında daha da gelişmiş combat sistemleriyle RGG bizi şımartır.
Yan İçerik:
Bu kısmı oldukça kısa tutacağım, oldukça vasat, Yakuza: Like A Dragon’da ki yan içerik kalitesi zirvelere oynarken LADG’de Ubisoft standartlarına kadar düşülmüş, tüm substoryleri yapmama rağmen aklıma sadece 3 tanesi falan kaldı, diğerleri adeta boş tatava görevlerdi. Etraftaki küçük adeta amelelik denecek küçük görevler de hiç yardımcı olmadı açıkçası.
Kolezyum diğer oyunların aksine daha farklı bir şekilde yorumlanmış ve bunu da beğendiğimi söyleyebilirim. Takım savaşları daha odakta LADG Kolezyumunda, hatta recruit ettiğiniz karakterler ile bile oynayabiliyorsunuz, Tavuk Maskeli Adam ile elime hafif makineliyi alıp milletin kafasına taramak Dead Souls harici herhangi bir Yakuza oyununda elde edebileceğiniz bir tecrübe değil nasıl olsa. Kendi içinde kısa ve bomboş bir klasik Yakuza sidestory hikâyesi de var. Kısaca ben beğendim Kolezyumu, bir göz atın.
Geldik asıl şampiyona, Pocket Circuit geri dönmüş ve ben bayıldım abi, çok özlemişim Pocket Circuit’i. Hele hele eski oyunlara gönderme niteliğinde çok güzel ve duygusal bazı sahneler de vardı, onlara da ayrı bayıldım. Ekstra söyleyecek bir şey yok, klasik Pocket Circuit, Kolezyuma dediğim gibi kesinlikle bir göz atın.
Yan görevler konusunda aşırı vasat olsa da Kolezyum ve Pocket Circuit gibi yan içeriklerden oldukça keyif aldım, bir göz atabilirsiniz.
Kapanış:
Like A Dragon: Gaiden özelikle hikâyesinin finaliyle beni çok etkileyen bir oyun, oynanış kısmındaki yenilikler de gayet keyifli. Aklımdan çıkmayacak bir deneyim, oynayın oynattırın.