Gris Review (Ravenous)
Doğduğumuz ilk andan itibaren, neresi olduğunu bilmediğimiz ve hiçbir şeyi anlamlandıramadığımız bir görüntüye bakarken buluyoruz kendimizi. O ilk ağlama sesimizden sonra da bir müddet sesimiz kesiliyor. Büyüdükçe, ilerledikçe, doğduğumuzda gördüğümüz o ilk görüntüdeki dünya dediğimiz yeri ve içerisinde geçirdiğimiz hayatı anlamlandırmaya, renklendirmeye çalışıyoruz. Bu süreçte etrafımızdaki engelleri geçmeye, manasız gelen kötülükleri atlatmaya uğraşıyoruz. Bazen içimizde fırtınalar kopuyor, ardından masmavi gökyüzünü izlemek bütün yorgunluğumuzu dağıtıyor. Ne zaman düşecek olsak, ellerimiz yeşille kirleniyor. Kafamızı kaldırıp baktığımızda fark ediyoruz çok uzun zaman önce terk ettiğimiz o göz alabildiğince dolu olan doğanın başladığımız yer olduğu. Yine de derin düşünceler denizine daldığımız oluyor. Boğulur, kaybolur gibi oluyoruz. Nitekim bu derinlik bazen bizi donduruyor. Yine de kötü düşüncelerimizi, umutsuzluklarımızı, hayat kırıklarımızı yıldızlı bir gecede gökyüzünü izlerken bir kenara atabiliyoruz. Hep yalnızken, özellikle geceleri kendimizle konuşuruz. Kendimizi, yaşamı, bu dünyayı geceleri, yıldızların altında sesimizle aydınlatırız. Ne kadar tökezlersek, ne kadar yıkılırsak, ne kadar vazgeçsek de o ışıklı yolu geceleri, yıldızların altımızda kendi sesimizle açarız. Çünkü hayat, siz uğraştıkça yaşanabilir kılınır.
Peki sorarsanız, sen ne anlatıyorsun? Biz oyun hakkında bir bilgi almaya geldik sen başka şey anlatıyorsun diye. Sanatsal,mekanik,hikayesel oyun mükemmel; ama Gris'i size bu şekilde tarif edemem. Gris ne diye sorarsanız; Gris işte tam olarak yukarıda anlattıklarım. Oyunu oynadıktan sonra anlattıklarımı bir daha okuyun. İşte o zaman ne demek istediğimi anlayacaksınız. Belki de o zaman çok uzun zaman önce vazgeçtiğiniz sesinizi siz de bulacaksınız.