Disco Elysium Review (PlotTwist)
Sanat ve Disco Elysium
Size sanat nedir desem ne dersiniz? Fazla genel ve açıklaması belki de zor bir soru olmuş olabilir. Onun yerine başka bir soru deneyelim: Oyunlar sanat mıdır? Buna ne cevap verirsiniz bilmiyorum. Ancak benim cevabım her oyunun değil ama bazı oyunların sanat olacağıdır. Bu konuda da oyunun genel hatları ve hissettirdikleri benim için çok önemli. Kimi oyunlar var ki pırıl pırıl bir görselliğe sahip. Ama hikayeleri iyi değil veya oynanış konusunda eksikler. Kimi oyunlar iyi gözükse bile gücünü sadece oyun motorundan alır; sanat namına hiçbir şey sunmazlar, üzerlerinde uğraşılmadığını hissettirirler. Bu yazıya neden böyle başladığıma değinirsek... Ben Disco Elysium'un gerçekten iyi bir sanat eseri olduğunu düşünüyorum. Üzerine uğraşıldığı belli olan, görsel tarzı ve genel tasarımı ile gözlere şenlik yapıya sahip bir oyun. Hikayesi ve oynanışına birazdan değineceğim ama bu öğelerin de oyunun tarzına uygun olduğunu düşünüyorum. Eğer buraya kadar okuduysanız sizi yazının geri kalanını da okumaya davet ediyorum.
Başlangıç ve Hisler
Oyunu ilk oynadığım günü hatırlıyorum. O zamanlar oyunda Türkçe dil desteği yoktu. İngilizcemin yeteceğini düşünerek oyuna başlamıştım. Sıradan bir oyun olmadığını adeta yüzümüze vuran, felsefik diyebileceğiniz bir açılışa sahipti oyun. Daha o andan itibaren oyundaki seslendirmelerin muhteşem olacağını anlamıştım. Daha sonraları pek zaman bulamadım ve aradan zaman geçince de oyuna dilimizin eklenmesini beklemeye karar verdim. İyi ki de bu kararı vermişim. Çünkü böyle bir oyunu Türkçe oynayabilmek gerçekten büyük bir nimet ve yapımcılara bunun için gerçekten minnettarım.
Konuya dönmem gerekirse eğer... Aradan yeterince zaman geçti ve ben bu oyunu oynayabilecek vakti ve isteği kendimde buldum. Zaten çok da oynamamıştım, bu yüzden en baştan karakter özelliklerimi dağıtıp oyuna giriştim. Zekası ve duygusal hisleri ile öne çıkan bir karakter oluşturduktan sonra başlattım oyunu. Muhteşem seslendirme ile oyunun içine girmiştim. Artık Disco Elysium maceram resmi olarak başlamıştı.
Sıra Dışı Ama Tanıdık Bir Dünya
Karakterimiz, oyuna akşamdan kalma bir durumda ve anormal bir hafıza kaybına sahip olarak başlıyor. Ne olup ne bittiğini bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey kendimize çeki düzen verip odamızdan çıkmamız. Oyunla ilgili en ufak bir spoiler olmaması açısından devamında olan olaylara ve tanıştığımız karakterlere pek değinmek istemiyorum. Ama en ufak detaylarla bilgi vermem gerekirse sanırım şu şekilde ifade edebilirim: Anlattığım durumda oyuna başlıyoruz ve çözmemiz gereken bir cinayet var. Pek iyi durumda olmayışımız bize epey zorluklar yaşatacak ve bir yandan benliğimizi hatırlamalıyız. Hatta bunu farklı şekilde desem daha iyi olabilir. Bu oyun kim olduğunu bilmek ile alakalı. Hayatın gerçekliği ile alakalı. Hiç beklenmeyecek bir şekilde kişisellikle alakalı bu oyun. Çevre ve karakterler; olaylar size farklı geliyor. Her an karşılaştığınız türden bir cinayet çözme oyunu değil bu. Bir benlik oyunu, kimlik oyunu. Karakterin davranışlarına yön verecek olan sizsiniz ve bu yolda karakterin durumuna da tanıklık ediyorsunuz. Onu yönlendiriyorsunuz. Böyle bir ortam size çok farklı da gelse aslında fark ediyorsunuz ki bu durum çok tanıdık. Herkesin düşünebileceği saçma denebilecek düşünceler, kaybolmuşluk hissi, içinizdeki hareketlilik veya durgunluk, seçeceğiniz ahlaki seçimler ve sonuçları... Hepsi gerçek hayatlarımıza göz kırpan ve belki de üzerine bu kadar düşünmediğimiz durumlar. İşte oyunumuz bunlar üzerinden size etrafınızı düşünme fırsatı veriyor. Diyaloğa girdiğiniz her karakterle olan konuşmanız size gerçek hayatı düşündürüyor. Tüm bu kaybolmuşluklar, ölümler, dostluklar, iyilikler ve kötülükler... Hepsi üzerine düşünmenizi sağlıyor oyun.
Hikaye ve Oynanışın Uyumu
Disco Elysium'un hikayesi ile ilgili yorumlarımı sizinle paylaştım. Peki oynanış ve hikaye ne kadar uyumlu, birbirine ne kadar köstek değil destek oluyor? Öncelikle oyunun oynanışı tepeden yönettiğimiz ana karakterimizi çevreyle ve çevredekilerle etkileşime sokarak süregeliyor. Çoğunlukla da okuyoruz. Sırf okumaya sabır göstermeyip bu oyunu kaçıranlara da gerçekten çok üzüldüğümü belirtmem lazım. Tabii ki de herkes her şeyi beğenecek diye bir konu yok ve herkese saygılıyım. Ancak gene de oyunun en kuvvetli yanının, okumanın ve bu sayede atıldığımız maceraların, bu şekilde görmezden geliniyor olması beni üzüyor. Yine konudan sapıyorum, affedin beni. Hemen döneyim.
Anlayabileceğiniz gibi Disco Elysium, aslında oynanış anlamında oldukça sade. Zaten bu konuda hiçbir iddiası da yok. Hikayesinin ve içinde barındırdığı maceraların yansıtılabileceği en iyi oynanış da bu şekilde bana kalırsa. Etraftaki sokak yazılarını okumak, çevredeki belirli nesnelerle etkileşime geçmek ve karakterin düşüncelerine yön vermek, etrafımızdaki insanlarla bazen hikayemiz için gerekli bazen de bir o kadar gereksiz diyaloglara girmek gerçekten çok doğal hissettiriyor. Bazen kendinizi çok alakasız birisiyle siyaset tartışırken buluyorsunuz. Bazen buna ara verip cinayet soruşturmanıza devam ediyorsunuz. Bazen ise bir çocukla münasebetiniz oluyor. Çocuk sizi sinir ediyor, kendi şansını size karşı zorluyor. Siz ise tavrınız konusunda özgürsünüz. Neticesinde bir çocuk olduğunu kabul edip onunla hiç muhatap olmayabilirsiniz. Karşınızdaki bu çocuk ile küfürleşebilir ve hatta ileri gidip ona vurmayı deneyebilirsiniz de... Vurmayı deneyebilirsiniz dedim, evet. Çünkü bu oyundaki bir diğer oynanış unsuru da zar atma mevzusu. Gelin şimdi bunu irdeleyelim.
Zar Sistemi ve Yetenekler
Oynanış sırasında seçebileceğiniz bazen isteğe bağlı bazen de seçmeniz gereken bir sürü diyalog var. Bazıları da karakterinizin yeteneklerine bağlı olarak bir miktar başarı şansına sahip oluyor. Yetenekler konusunda oyunumuz 4 ayrı noktada farklılaşıyor. Bunlar zekâ, duyarlılık, bünye ve motor beceriler. Tabii bir de her yetenek sınıfı kendi içinde 6 adet olacak şekilde farklı alt yeteneklere ayrılıyor. Genel yeteneklere dağıtacağınız belli sayıda puanla oyuna başlıyorsunuz (İsterseniz oyunun hazır olarak puanları dağıttığı karakterlerle de başlayabilirsiniz.). Yazımın öncesinde de belirttiğim gibi ben karakterimi zekâ ve duyarlılık yetenekleri yüksek şekilde oluşturdum. Bu sayede onların sunduğu alt yetenek puanlarım da yüksekti. Yetenekleri oyunun içindeki ekstra mekaniklerle arttırıp azaltabiliyorsunuz. Mesela etrafta gezinirken bulduğunuz bir kıyafet mantık yeteneğinizi yükseltip indirebiliyor. Bunun harici bir de "zihin sarayı" mekaniği var. Karakterinizin başkaları ile kurduğu belli başlı diyaloglar sayesinde karakteriniz bazı düşüncelere sahip oluyor. Zihin sarayı kısmına girip bu düşüncelerinizi bu fikirler üzerine yoğunlaştırarak yetenek puanınızı arttırabiliyor veya başka pasif etkiler kazanabiliyorsunuz.
Konuya geri dönelim. Başkaları ile girdiğiniz sohbetlerde bazı diyaloglar belirli yeteneklerinizin yüksek olmasını istiyor ve buna bağlı olarak başarı şansı sunuyor. Mesela birisinin düşünceleri ve duyguları hakkında iyi fikir sahibi olup onun dilinde konuşabilmeniz için empati yeteneğinizin yüksek olması gerekiyor. Ne kadar yüksekse o kadar başarı şansı kazanıyorsunuz. Ancak şunu da söylemek gerek ki başarı şansınız çok yüksek bile olsa bazen başarısız olabiliyorsunuz. Kendi içinde başarısızlık bile tatlı diyaloglara yönlendirebiliyor sizi.
Son Sözler
Disco Elysium, gerçekten benim için bir sanat eseri. Diyaloglardaki özgürlük inanılmaz. Hikaye ise mutlaka spoiler yemeden deneyim etmeniz gereken türden. Oyunu başından sonuna kadar büyük bir hevesle oynadım ve aradığımdan fazlasını buldum.
ARTILAR
+ İyi yazılmış diyaloglardan ve karakterlerden oluşuyor.
+ Merak ettiren bir hikayeye sahip.
+ Çevre tasarımları ve renk paleti şahane.
+ Oyunu "özgür" oynayabiliyorsunuz.
+ Müzikler harika ötesi.
EKSİLER
- Bazen sürekli okumak yorucu olabiliyor.
- Oynanışta ve görsellikte çok ufak "bug"lar yaşanabiliyor.
NOT
96/100