Detroit: Become Human Review (Kiyo)
Küçük büyük demeden her türlü oyunu incelediğim küratörüme beklerim: https://store.steampowered.com/curator/42044755/
Bazı oyunlar vardır; oynadıktan sonra her yapımda onun kırıntılarını ararsınız… Doğrusu o kadar abartabileceğim oyunlar karşıma çıktı mı emin değilim. Detroit: Become Human ise bu hisse en fazla yaklaştığım oyunlardan biri olmayı başardı. Bu his tüm türlerde kendini hissettirecek kadar büyük değil ancak seçimlerimizin hikayeyi kökünden değiştirdiği yapımlarda her zaman David Cage kırıntıları aratıyor...
Makineleşmek İstiyorum! “Trrrum. Trrrum. Trrrum! Trak tiki tak” makineleşmek istiyorum!
İşte Detroit: Become Human’ın bende yarattığı etki tam anlamıyla bu şekilde anlatılabilirdi. Ete ve kemiğe sahip olmayan, vücudunun her bir parçası kod satırlarından oluşmuş bir makine olmak istiyorum. Detroit: Become Human ise tüm bunları 3’le çarparak önümüze koymayı denemiş. Ayrıca bunu bıçağın iki yüzüne de tanık olabileceğimiz şekilde yapmış.
CONNOR, MARCUS VE KARA'NIN HİKAYESİ
Sene 2038. Günümüzden tam 16 yıl sonra, Amerika’nın Michigan Eyaletindeki Detroit’teyiz. Son yıllarda Detroit başta olmak üzere teknolojik gelişmeler çok büyük bir ilerleme kaydetmiş. Bunun yanında gelişmelerle birlikte "Android" adı verilen robotlar pek çok alanda insanların yerini almaya başlamış bile. Amerika'da işsizlik %37 seviyelerinde, insanların bir çoğu Android'lere karşı büyük bir kin besliyor. Bizlerde tahmin edecek olduğunuz üzere bu ütopik evrende 3 farklı Android'in hikayesini deneyim ediyoruz. Karakterlerimizin hikayeleri ise birbirinden oldukça farklı hikayeler diyebilirim.
Az önce söylediğim gibi birbiriyle ortak noktası olmayan, farklı işlevlere ve görevlere sahip 3 robotun yerine geçiyoruz. Biri türü için "Özgürlük ve Eşitlik" denen kavramların peşinde diğeri ise insanların bile hissedemediği kadar çok şey hissediyor, hissettiriyor bizlere. Aralarında biri var ki bıçağın diğer yüzü olma görevini üstlenmiş. Kendisi bir görev adamı, duygusuz, türünün en son ve en gelişmiş örneği.
Connor, Cyberlife isimli teknoloji şirketi tarafından rehine kurtarma ve arabuluculuk görevleri için tasarlanmış. Ancak son dönemde ortaya çıkan "aykırılık" isimli kronik arızanın peşine düşmekle görevlendiriliyor.
Kara ise bu hikayede intikam veya türevi kavramlardan uzak bir hikayeyi bizlere sunuyor. Bazen bir anne, bazende bir anne şefkati görüyoruz onda. Asıl görevi ev işlerini halletmek olan bir android fakat bulunduğu evde tam olarak olamamış bir aile var. Annesi tarafından terk edilmiş bir kız ve terk edilmenin acısını üstünden atamamış, alkol bağımlısı bir koca. Çoğu zaman kendini kaybediyor ve ne dediğini bilmeden küçük kızı Alice'i suçlayıp duruyor. Sonrasında tüm bu olaylara dayanamıyoruz ve kızı aldığımız gibi kendimizi sokağa, yeni bir hayata atıveriyoruz...
Marcus çoğu robotun aksine önemsendiği bir hayata sahip. Sahibi Carl ona bir arkadaş bir dost gibi yaklaşmakta. Ancak -epey spoiler olur- talihsiz olayların sonucu kendimizi "Özgürlük ve Eşitlik" kavramlarının peşinde olduğumuz bir yolculukta buluyoruz.
Aykırılık: Androidlerin sahiplerine karşı çıkması, hissedemedikleri halde bir duygu hissediyormuş gibi olmaları ve kendi kararlarını kendilerinin almasına verilen isim.
HER ZAMANKİNDEN DAHA İYİ QUANTIC DREAM OYNANIŞI
Sonunda Quantic Dream PC'ye oyun port etme işini öğrenmiş diyebiliyorum. Beyond: Two Souls'da yaşanan sıkıntılardan uzun uzun bahsetmiştim zamanında. Bazen duvar kenarlarında kameranın sapıtması, kontrollerin berbat olması gibi durumlar Detroit tarafında hiç ama hiç yok. Hatta dualsense ile kaydırma sallama şeklinde olan olaylarda mouse tarafına güzelce yedirilmiş halde.
Asıl oynanış kısmına gelecek olursak burada pek üstünde durulacak bir şey yok. Quantic Dream'in son oyunlarında olan oynanış gene aynı şekilde mevcut diyebilirim. Oynanışın temelinde "quick time eventler" ve karşımıza çıkan ihtimaller yer alıyor. Quick Time Event kısaca aksiyon anında istenilen zamanda istenilen şeyi yapma olayı. Bunun yanında ihtimaller ise oynanışı ilgi çekici hale getiren kısım.
Bahsettiğim olay bazen diyaloglara bazende rotamıza yedirilmiş durumda. Örneğin: X yolundan gidersen otobüsü kaçırma ihtimalin olacak fakat güvenli yol olacak, 2 dakikalık yoldan gidersen tehlikeler karşına çıkabilir fakat otobüse yetişeceksin gibi. Bunun yanında her Quantic Dream oyununda olduğu gibi bu oyunda da seçimlerimiz oyunun her bölümünü ve her sahnesini etkilemekte.
Ayrıca karakterlerimizin etraftaki nesneleri ve daha fazlasını kolayca görmesini sağlayan dedektif modu -bkz: Batman Origins- oyuna iyi bir şekilde entegre edilmiş.
İLGİ ÇEKİCİ BİR DETROIT
Geleceği anlatan yapımlarda atmosfer benim ilgimi en çok çeken kısım oluyor bu sıralar. Detroit: Become Human ise bunu gerçekten çok iyi yapmış. 2038 yılı günümüzden pek uzak bir yıl değil ve şahsi düşüncem yansıtmanın kolay olmadığı bir dönem. Ne çok uzak ve kurgu denilen şeyin kölesi olabilecek bir yerde, ne de çok yakın ve günümüzü yansıtabilecek kadar gerçek. Bu iki zaman diliminin tam arasında bir noktada bulunuyor. Ve Detroit ise bahsettiğim iki şeyi tam kararında gerçekleştirmiş. Ne çok imkansız ne de çok gerçekçi.
Ses, Müzik ve Grafik kısımlarına pek değinmeyeceğim ancak kısaca bahsetmiş olayım. Her şey yeterli ve kafi seviyesinde öyle sallanacak bir tarafı yok bu kısımların. Müziklerin geneli pek ilgimi çekmedi ancak bu kötü oldukları anlamına gelmiyor. Grafikler ise aşırı övebileceğim seviyede değil. Günümüze ayak uydurmuş diye düşünüyorum. Sesler ise gerçekten iyi herhangi bir sıkıntı görmüyorum.