Crusader Kings III Review (bob)
oğuzlar'la oynarken nesiller geçti, hazar topraklarını bir şekilde aldım. gerek isyan bastırmayla gerek saray içi ve dışı ilişkilerle uğraşayım derken aklımdan çıkmayan tek bir şey vardı. bizans'ı almak...
askeri gücüm iyi olsa da bir bizans değildim. o dönem vergilerden de ihtiyacın fazlası geliyordu, bastım parayı aldım paralı askerleri. topladım da topladım. biraz avrupalı, biraz arap, biraz kürt derken multi-kültürel oğuz askerleri için sadece "hedefiniz bizans, ileri" komutunu duymak kalmıştı.
gelin ve damatlarımdan mütevellit, müttefik olduğum topraklardan da birtakım yardım girişimlerinde bulunsam da, düşmanımın bizans olduğunu duyunca hiçbiri bu işe bulaşmak istemedi, ben de anlayışla karşıladım.
hanıma durumu anlattım, "bizansa giriyorum hanım. var mı diyeceğin? belki uzun süre, belki hiç dönemem eve. varsa bir şey hemen şimdi söyle" gözleri yaşlı bir şekilde sustu.
meclise de mevzuyu anlattım. herkes duruma "aslansın kral yaparsın" minvalinde şeyler söylerken, casusbaşı toplantının sonunda yanıma geldi. "sultanım önce beni mi yollasanız? belki başka şekillerde durumu çözebilir böylece kaleyi içten fethedebilirim"
"nasıl yani?" dedim. "ben savaş meydanını, silahı bilirim"
"aldığım duyumlara göre, bizans kraliçesi ile kralın arası bozukmuş ve halktan saklıyorlarmış" dedi.
"iyi git bakalım" dedim ve planlarımı 3 aylığına erteledim. casusbaşı aradan geçen bir buçuk ayda hiçbir şey bulamadı fakat aklıma girmişti bir kere. ya değişik entrikalar çevirerek savaşı daha da kolay hale getirebilirsek? ya bizans kraliçesi gerçekten kraldan sıkıldıysa? ya yeni bizans ben ol-
sol elime aldım kalemi, batırdım mürekkebe, başladım önümdeki kağıda yazmaya.
"how such a beautiful countenance gleams,
being caught in her smile is as warm as sunbeams..."
bir şekilde yollattım mesajı bizans kraliçesine. aradan geçen sürenin sonunda, tam ümidimi kesecekken bir zarf da bana geldi. "şahım bizans topraklarından geliyor" büyük bir heyecanla, saray bahçemin tenha köşelerinde zarfı açtım.
"for his life is my life and our life to be,
and as long as i'm with him, i'll ever be free."
işte buydu! sadece bir şiir (ve sonsuz şanım) ile bizans kralıçesini ayartmıştım. fakat bir sorun vardı, ben evliydim.
devlet problemlerin üzerine bir de bu eklendi, sancılarıma yenisini kattım. gecelerce gözüme uyku girmedi ve sadece düşündüm. ne yapmalıydım? uykusuz geçen bir haftanın sonunda bizans imparatorluğunu topraklarıma davet edecek ve bir ziyafet verecektim. bu planda karar kılmıştım. yollattım davetiyeyi, kabul de ettiler ve topraklarıma teşrif ettiler. bu sırada casusbaşı da evine dönmüştü. üç gün boyunca ziyafet çekecektik. davet etmemdeki ana maksadı hepiniz biliyorsunuz ama kralın düşündüğü "diplomatik ilişkileri güçlendirmek" idi. sonuçta yıl olmuş 1000'ler, bu devirde bir bizans bir de oğuzlar var. o da korkuyor belli. birinci gün şen şakrak geçti. kahkahalar, gülmeceler, yemekler, içmekler... ikinci gün için kraliçeyi sotede yakalama planım vardı. casusbaşını birinci gün gecesi çektim kenara anlattım durumu. dedim kraliçeyi xx yere götür orada bekliyor olacağım. tamam padişahım dedi gitti.
saatler geçti, vakit geldi. casusbaşı kraliçeyi getirdi. kraliçe boynuma atladı, bir süre sarılı kaldık. arada oluşan birkaç olaydan daha sonra birbirimize aşkımızı itiraf ettik. yemek saatine kadar ikimiz de ortalıkta görünmeyip başbaşa kaldık. üçüncü gün daha sakin geçmişti ve benim içimde bir burukluk vardı, kraliçem kendi topraklarına dönecekti. (şimdilik kendi topraklarına)
gemilerine binmeden evvel bana bir zarf tutuşturdu ve gitti. zarfın içinde bu şekilde yürümeyeceği minvalinde bir şeyler yazıyordu. yıkılmıştım, öfkelenmiştim.
casusbaşını çağırdım. "al şu mektubu, bütün bizans kraliçesinin benim metresim olduğunu öğrensin" dedim, gitti.
geçen sürenin ardından haberler gelmeye başlamıştı. kral depresyona girmiş ve karısını astırmış. tam zamanıydı. hem kralın kafası, hem de halk karışıkken o topraklara girmeliydim. nitekim girdim de.
her şey casusbaşımın kaleyi içten fethetmek teklifinde başlamıştı. sonucunda kaleyi içten veya dıştan, bir şekilde fethedebildik.
ve oğuz krallığı şanına şan katarak yaşamaya devam etti.