logo

izigame.me

It may take some time when the page for viewing is loaded for the first time...

izigame.me

cover-Amnesia: The Dark Descent

Tuesday, December 24, 2013 6:52:49 AM

Amnesia: The Dark Descent Review (Charles Mclain)

Vasat grafikler, silahsız bir "First Person" korku oyunu… Nasıl olur da böyle bir oyun bu kadar beğenilir? Tabi ki akıllıca kurgulanarak. Bizi koltuğumuzdan her an zıplatabilecek ve korkudan ilerlemeye çekindiğimiz bir yapım olursa beğenilir. Amnesia: The Dark Descent’in yapımcıları tam da bu özelliklerin üzerinde durarak silahsız bir oyunun da bolca zevk verebileceğini bizlere göstermiş bulunmaktalar. Oyun içerisindeki mekanların atmosferinin, PC’lerimizden çıkıp bizi kendi odamızda rehin almalarını sağladılar. Oyunu oynarken bizi sıkıntıya soktular. Bakalım nasıl başardılar bunu.
Daniel olarak bir kalede gözlerimizi açtık. Nerede veya kim olduğumuzu bilmiyorduk. Dapdar karanlık koridorda yürüdük. Kendi kendine oraya buraya saçılan eşyaları, kıpırdanan kapıları gördük. Midemiz bulanıp başımız döndü. Kendimizi yerlerde bulduk. Kalkıp yürümeye çabaladık. Ayaklarımız tutmayıp sağa sola yalpaladık. Bunların hepsini PC’mizde yaşadık ve oyuna kendimizi daha en başında kaptırdık. Kulağa nasıl geliyor? Korkunç? Eğlenceli? Korkunç bir şekilde eğlenceli?
Amnesia biraz üstte anlattığımız gibi silahsız bir korku oyunu. Oyundaki yegane amacımız kim olduğumuzu öğrenmek ve bu kalede ne haltın döndüğünü kestirebilmek. Oyunumuz tamamen keşfe dayalı. Yürüyoruz, bulmacaları çözüyoruz, oradan buradan topladığımız notlardan hafızamızı geri kazanmaya çalışıyoruz. Tabi bomboş bir kalede yapmıyoruz bütün bunları. Yoksa yapıyor muyuz? İşte burada aklımızın bize oynadığı veya oynamadığı numaralar giriyor. Şöyle ki; oyunda ilerlerken bir çok sesler duyuyoruz, ayak sesleri, zincir sesleri, kırıp dökülen eşyalar veya kemirilip emilen bir şeyler. Oturup iyice dinlerseniz daha bir çok sesi ayırt edebilirsiniz. Ancak bunlar her ne kadar gözümüze gözükmese de beynimizi yemeye yeterli. Oyunda karanlıkta durdukça başımız dönmeye başlıyor ve yavaş yavaş deliriyoruz. Sesleri beynimizde duyuyoruz. Bu yaşadıklarımız bizi hemen bir ışık kaynağı bulmaya zorluyor. Elimizde gaz lambamız mevcut. Çeşitli yerlerde bulduğumuz yağ ile lambamızı besliyoruz ancak bununla da kalmayıp bulacağımız kibritlerle de kale içerisinde görebileceğimiz mumları vs. yakabiliyoruz. Ancak amaçsızca yakmamak gerekiyor zira kibritler de sınırlı. Stratejik noktalardaki mumları yakmak yeterli.
Oyunda seslerden başka bizi zıplatacak birkaç şey daha var. Bunlardan biri de değişik varlıklar! Evet gerçekten korkutucular. Mesela onlardan birini gördüğünüzde sakın ama sakın ışığa doğru kaçmayın! Hemen eğilip karanlık bir yerde yanınızdan geçip gitmesini bekleyin. Tabi bir şeyi unutmayınız: Karanlıkta kendimizi kaybetmeye başlıyorduk ya hani. İşte bu durumda iki adet olumsuzluğa yakalanıyoruz ve bu uyuz durumun hemen ortadan kalkmasını çaresizce beklemekten başka yapabileceğimiz bir şey yok.
Oyunun grafikleri daha önce söylediğimiz gibi vasat kalitede. Ancak o atmosferi, o sesleri, o çılgınlığı yaşayınca hiç mi hiç demiyorsunuz “Bu ne iğrenç grafik!” diye. Ha, söyleyenleriniz çıkabilir. Onlara da iki adet oyuncak araba verip kaldırımda oynamaya davet ediyorum gerçeklik yaşayabilmeleri için.
Bunların haricinde oyunumuz ilgi çekici gelmediyse bile bir denenmeyi hak ediyor. Çoğu kişinin düşünüp uygulamaya sokamadığı bu projeyi tam da doğru adımlarla hayata geçirebilen yapımcıları kutluyor ve bu oyundan sonra gelen Amnesia: A Machine For Pigs'i denemeyi dört gözle bekliyorum. Işıklarım da şuan kapalı. Sesler de duydum hayırlısı.
Daha fazla oyun önerisi için küratörü takip edin: https://store.steampowered.com/curator/5379168/