Alien: Isolation – Korku Değil, Çile Oyunu
Atmosfer var, gerilim var, ses tasarımı falan da harbiden sağlam. Ortama girdiğinde “bak şimdi bir şey olacak” hissi gerçekten veriliyor. Ama gel gör ki bu atmosferin içine gömülen oyuncuya sabır testi de yanında promosyon gibi geliyor. Oyunun büyük kısmı resmen zaman uzatmak için tasarlanmış.
Bulmacalar desen, ne zekâ testi ne de eğlenceli. “Şuraya git, bunu bul, sonra oraya koş, oradan bir şey al” diye diye oyun insanı yıpratıyor. Parça topla, eşya üret, tekrar parça topla, üret… Yeter artık! Bu iş bir noktadan sonra crafting değil, çöp karıştırmaya dönüyor.
Bir de şu droidler… Hani bir-iki tane olsa eyvallah, tehdit olsun. Ama yok, bildiğin mahalleye android yağmış gibi. Nereye baksan bir tane çıkıyor. Gerilim mi yaratıyor? Hayır. Daha çok “ya yine mi bu herifler” dedirtiyor.
Asıl bomba ise Alien’ın kendisi. Oyunun başlarında adam gibi bir düşmanla, birebir mücadele edeceğiz diye bekliyorsun. Sinsi, akıllı, seni kovalayan o tek varlıkla bir bağ kuruyorsun. Hani böyle yıllardır süren bir hesaplaşmanın içine düşmüşsün gibi. Ama işin sonlarına doğru ortaya bir sürü Alien çıkınca o bağ çat diye kopuyor. Özel hissettiren o tehdit, sıradanlaşıyor. Duygu kalmıyor, sadece “kaç kurtul” kalıyor.
Görevler? O kadar çok, o kadar birbirinin kopyası görev var ki, The Witcher 3 bile bu kadar görevle gelmemiştir. “Şuraya git, düğmeye bas, geri dön, bir daha git, bir daha bas...” Bu nedir ya? Sürükleyici olmaktan çıkmış, koşu bandına bağlamışlar gibi.
Ha, bir de teknik saçmalıklar var. Arada sırada karakterler donuyor, etkileşim bug’a giriyor. Zaten tempo düşük, bir de üzerine bu hatalar gelince iyice oyundan soğuyorsun.
Toparlayacak olursak: Alien: Isolation, iyi bir korku filmi gibi başlıyor ama kötü bir dizi gibi uzadıkça bayıyor. Gerilim tamam da, oyun zevki yer yer eziyete dönüyor. Sabırlıysan, uğraşırım dersen gir. Yoksa başlamadan önce bir sakinleştirici al, lazım olacak.